Mr.H'nin kaleminden sürekleyici bir eser :)
Yatağına uzandığında oldukça
yorulmuştu. Bütün gün ev taşımıştı ne de olsa kolay değil. Pek güçlü bir adam
olmamasına rağmen gücünün son kırıntısına kadar sırtlamıştı eşyaları. Bir
arkadaşı için yapmıştı bu iyiliği ve karşılık olarak da bir tebessüm almıştı.
Ah.
İşte horlamaya başlamış bile... Bu gürültüyü çıkaranın aslında ne kadar naif
bir insan olduğunu bilseniz şaşırırsınız. Çevresindekilerin her zaman yardımına
koşar. Sıkıntılı zamanlarında hep arkadaşlarının yanında olur. Çirkin bir
adamdır, ama sempatiktir. Bu yüzden de etrafında seveni çoktur. Bir de
insanlara ‘hayır’ demeyi hiç beceremez. İnsanlara mı demişim? Düzeltiyorum.
Kızlara...
Ses
kesildi. Hadi kafasının içine bir girelim bakalım neler oluyor şu an orada.
......
Rüyasında
bir trenin içerisindeydi Nihat. Ama ne tren... Pencereden dışarı baktığında
bulutlardan raylar üzerinde, yerin çok çok üzerinde hareket eden bir vagonun
içerisinde olduğunu gördü. Suratının bir yarısını cama dayayıp lokomotifi
görmeye çalıştı fakat tren öylesine uzundu ki nerde başlayıp nerde bittiği
görülmüyordu. Dışarıda bir şey göremeyeceğine emin olduktan sonra içeri
odaklanmıştı artık. İçerisinin süslemeleri muhteşemdi. Zemini abanoz ağacıyla
kaplanmış koridor karşıdaki kapıya kadar uzanıyordu. Sağlı sollu yerleştirilmiş
koltuklar, kırmızı ipek kumaşlarla kaplanmış ve birbirine bakacak şekilde yerleştirilip,
araya bir sehpa da eklenerek gruplanmıştı. Ve öylesine uzun bir vagondu ki bu
yaklaşık 50 tane bu şekilde grup olduğuna emindi. Aslında içerideki süslerden
ziyade koltuklarda oturan kızlar dikkatini çekiyordu. Her bölmede bir güzel kız
tek başına oturuyordu. Hangisinin diğerinden daha güzel olduğuna karar vermek
mümkün değildi. Nihat hayatı boyunca ne televizyonda ne de internette bu kadar
güzel kızlar görmemişti. İşin ilginci hepsi de tanıyormuş gibi gülümseyerek
bakıyordu ona. En yakındakinin masasına doğru gitmeye karar verdi.
“Merhaba,”
diye başladı söze. “Oturabilir miyim?”
“Tabi
oturabilirsin Nihat.” Dedi kız.
Bu kadar sıcak
bir karşılama beklemiyordu doğrusu. Rüya gereği tanıyordu heralde kızı. Hani
olur ya rüyalarda; siz rüyaya başladığınız anda bir arka plan belirmiştir zaten
zihninizde...
“Eee, nasılsın
bakalım, Pelin?” diye sordu Nihat. Kızın adını nerden bildiğini bilmiyordu. Ama
biliyor olması güzeldi onun için.
“Pek iyi
değilim aslında. Zaten seni görmek istememin sebebi de biraz bu.” Üzgündü kız
bunları söylerken.
“Ne oldu?
Hayırdır?”
“Ya Kamil’le
tartıştık biraz. Nehrin kenarında gezerken eteğim mi açılmış ne olmuş. ‘Neden
düzgün giyinmiyorsun’ diye çıkıştı.”
“Ama kocaman
insansın, bence izin vermemelisin nasıl giyinmene karışmasına. Bilmiyorum Kamil
biraz zor bir adam gibi... Sen bilirsin tabi de ben uzun soluklu bir ilişkiniz
olacağını sanmıyorum.” Belki Kamil’den soğutabilirse onu severdi Pelin.
“Öyle deme.
Gerçekten tanısan çok seversin onu. Tabi ben hep sorunlarla geldiğim için böyle
düşünüyorsun. Aslında çok iyi bir insandır Kamil. Tam bir cennetlik.”
Bir süre daha
dertleştikten sonra kapıya doğru yöneldi Pelin. Nihat onun arkasından kapıya
kadar süzüle süzüle giderken seyretti güzelliğini. Artık uyanmayı beklerken yan
masadaki kızla göz göze geldi. Bu rüyanın bitmesini istemiyordu Nihat. Çünkü bu
oturanın gidenden güzellikte aşağı kalır bir yanı yoktu. Bu sefer onun masasına
oturdu kahramanımız.
“Selam, Burcu
naber?” diye açtı konuşmayı. Hayret bu kızı da tanıyordu.
“Teşekkür
ederim Nihat. İyiyim demek isterdim ama...” cevap yine üzgündü. Ne oluyor bu
gece bu kızlara?
“Bir sıkıntın
mı var?” deyip başlattı Nihat seansı. Bir süre bu kızın da sevgilisiyle olan
problemini dinledikten sonra yine kalkıp vagonun sonuna doğru gidişini seyretti
Nihat. Bu kız da sevgilisinden vazgeçmeye niyetli değildi. Arkasından bakarken
aklında tek bir soru vardı: Kim lan bu Kamil?
Artık bir
sonraki kızın yanına gitme vakti gelmişti. Daha cesur adımlarla ilerledi bu
sefer. Hiçbir şey söylemeden oturdu sandalyeyi çekip. Bu seferki kızın problemi
olduğu yüzünden belliydi. Yüzündeki tüm kasları ağlamaya hazır bir şekilde
gerilmişti. Fakat şu yüz ifadesi bile güzelliğini gölgelemeye yetmemişti.
“Dur tahmin
edeyim Gonca. yine mi Kamil?” Artık kızların ismini biliyor oluşuna
şaşırmıyordu.
“Evet!” kız bu
cevabı verirken içinden isyan ediyordu Nihat: ‘Allah’ım yine Kamil!’
“Ne yaptı bu
sefer?”
“Aslında bir
şey yapmadı. Sadece artık beni eskisi kadar beğenmediğini düşünüyorum.”
“Saçmalama lütfen!
Sen çok güzel bir kızsın. Getirme aklına böyle şeyleri.” Bunları söylerken bir
yandan da elini tutmak istedi. Fakat şu anda dert dinleyen dostane konumundan
dolayı bunu direkt yapamazdı. En iyisi elini onun elinin yanına koyup serçe
parmağıyla önce yanlışlıkla temas etmiş gibi yapıp, kızdan ses çıkmazsa tutmak
olacağına karar verdi. Tam muhteşem planı başarıya ulaşmıştı ki bir şey oldu.
Serçe parmağı Gonca’nın tenine temas eder etmez ortadan kaybolmuştu kız.
Rüyanın en güzel yerinde uyanmaya başladığını sanmıştı ki karşısında iri yarı
zebani gibi bir adam belirdi.
“Abi siz Kamil
abi olacaksınız heralde. Şimdi benim burcuya söylediklerim tamamen...”
“Nihat!”
Kekeleyerek söylediği sözlerini bitiremeden karşı taraf gür sesiyle kesmişti
lafını. “Biraz geciktim. Fakat görüyorum ki ortama alışmakta güçlük
çekmemişsin.”
Bu çam yarması
kızgın olmadığına göre kızlara söylediklerinden haberi yoktu. Rahatlayabilirdi
artık. Tam soru sormaya başlayacaktı ki yeniden konuşmaya başladı çam yarması:
“Benim adım
Malik. Öncelikle neden burada olduğunu bilmediğini görüyorum. Nihat, sen öldün
ve burası sizin ‘Öbür Taraf’ diye tabir ettiğiniz yer.”
Demek
rüyasında ölmüştü. Daha önce de öldüğünü görmüştü aslında Nihat. Fakat o zaman
direkt cenazesine gitmişti. Hemen aklından geçen ilk düşünceyi söyleyiverdi:
“Öyleyse
burası cennet olmalı.” Etraftaki güzel kızlara bakarak söylemişti bunu.
“Hayır,
değil.” Dedi Malik net bir şekilde.
“Ama
bunlar Huri değil mi?” cennet olmadığına şaşırmıştı gerçekten.
“Evet,
onlar huri.” Yine kısa ve net bir cümle
“Anladığımı
sanmıyorum.”
“Onlar
huri fakat burası cennet değil. Cehennemin bir tabakası. Bu kızlar cennetten
buraya sıkıntılarını anlatmak için geliyorlar.”
“Yani
şimdi bir dakika! Ben cehennemde miyim?”
“Evet
dediğim gibi burası cehennem.”
“Ama
teorik olarak hiç zina yapmadığım için cennete girmem gerekmez miydi?”
“Teorik
olarak demeyelim de pratik olarak yapamadığın için böyle bir umuda kapılmış
olman normal.”
“Yani
şimdi öyle gözüküyor ama ben isteseydim şimdiye kadar...”
“Nihat!
Lütfen burası armutlu kafe değil. Kimi kandırıyorsun sen.”
“Yani
şimdi ben burda dert dinleyecem fakat hiçbir şekilde dokunamayacağım bu
kızlara. Bu mu ceza?”
“Yani
evet. Bir kısmı bu.”
“Facebook’tan
eklemek de yok?”
“Burada
o dediğin bulunmaz.”
“Al
işte! Cezanın geri kalan kısmı... Peki bu Kamil kim şimdi?”
“O
da cezanın kalan kısmı.”
“Nasıl
yani?”
“Kamil’in
kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksin.”
“Ohoo!
Bu ne biçim rüya arkadaş ben uyanır giderim burdan.”
“Ne
uyanmasından bahsediyorsun sen?”
“Ben en son
yatağa uzandım uyudum. Sonra buraya geldim. demek ki bunların hepsi bir rüya.”
“Yok ya!
İstersen yabanın ucuyla bir yoklayayım?”
“Nasıl olur
ya? Ben domuz gibi sağlıklıydım bu sabah. İki kamyon eşya taşıdım Ayşegül’ün
evine...”
“Ah be
çocuğum. Uyku apnesi varmış sende. Yorgunluk yaramamış.”
:)
YanıtlaSilMr.H kiiim? :))
Bir gönül dostu :)
YanıtlaSilbu yazına dönücem...nerelere uzanış o üreten parmaklar..:))
YanıtlaSilValla benim değil bu yazı, bir arkadaşımın eseri :)
YanıtlaSil